Mübarek Ramazan ayının sonlarına doğru yaklaşıyoruz. Onbir ayın sultanı bu mübarek ay sosyal hayatımızda gözle görülür farklılıkları beraberinde getiriyor. Sosyal hayatımızda manevi atmosfer hakim oluyor.Bir hadis-i şerife göre bu ayda Şeytanlar bağlanıyor, cennet kapıları açılıp cehennem kapıları da kapanıyor (Buhari, Savm). Ancak burada hemen şu soruyu sormak lazım.Madem şeytanlar bağlanıyor o zaman Ramazan ayında meydana gelen bir sürü gayr-i islami olaylar ne anlama geliyor? Bu hadisi şöyle anlarsak daha sağlıklı olur sanırım.Şeytanların bağlanması mecazi bir ifadedir.Ramazan ayında müminler oruç ile manevi bir kalkan edinerek (Bkz.Buharî, Savm 9; Müslim, Sıyam 163) şeytanın telkin ve saldırılarına rahatlıkla karşı koyarlar.Yani oruç ile günahlardan korunmuş olurlar (Bkz.Bakara2/183) .Böylelikle şeytanlar şeytanlıklarını yapamaz olur.Dolayısıyla şeytan bağlanmış olur.Ancak müslüman bir kimse bu kutsal aya saygısız davranarak oruç tutmaz ve vurdumduymaz bir tavırla günah işlemeye devam ederse o zaman şeytanlar bağlanmamış demektir.Dolayısıyla insan şeytanlaşmış olur.
İşte tam burada çok yakın bir zamanda civarımızda yaşadığımız iki hadiseye temas etmek istiyorum.Her iki olay da Ramazanda meydana geliyor ve her ikisi de bir mümin olarak bizi derinden üzüyor.Efendim birinci hadise şu: Otuzlu yaşlarda bir genç evli ve iki çocuk annesi bir kadını kaçırıyor.Daha doğrusu beraberce kaçıyorlar. Bunun adı tek kelimeyle rezalettir. Evli ve kocasından boşanmamış bir kadın nasıl olur da bir başka erkekle beraber olur? Bu olayın böyle mübarek bir zamanda meydana gelmesi olayı daha da vahim hale getiriyor.Bu insanların hiç mi dinden imandan haberleri yok? Bu nasıl vicdan bu nasıl müslümanlık..? Bu hadisenin İslamdaki adı zinadır. Halbuki bu kadının bu gençle evlenebilmesi için önce kocasının onu sahih bir talakla boşamış olması gerekir.Daha sonra da boşanmış kadınların iddeti olan üç kur (üç temizlik veya hayız dönemi -Bakara 2/228) iddet beklemesi gerekiyor ki ondan sonra başka bir erkekle evlenmesi caiz olsun…Ama bunların hiç biri dikkate alınmadan gayr-i islami bir şekilde, örf ve adetlerimize de taban tabana zıt bir şekilde bu hadise cereyan ediyor.
Diğer bir hadise de bir trafik kazası.İlk bakışta sadece bir trafik kazası gibi görünen hadisenin de perde gerisinde yürek yakan sahneler var.Mübarek Ramazan ayında, farklı köylerden yaşları 13 ile 21 arası değişen dört genç sahur vaktinde iki köyde soygun yapıyorlar.Alkol de alan bu gençler araçlarıyla kaçarlarken kaza yapıyorlar.Araç uçuruma yuvarlanıyor.Kazda gençlerden ikisi hayatını kaybederken ikisi de ağır yaralanıyor.
Bu son hadise ehl-i imanı derinden etkiledi. Zira bu gençler hayatlarının baharında kötü bir yolda öldüler.Hem de Ramazan ayında. Kaza anında içkili olmaları da ayrıca üzücü. Kuvvetle muhtemel ki bunlar Ramazanda bu melaneti işleyebildiklerine göre oruç da tutmuyor olmalılar.
Şimdi bütün bu anlattıklarımızdan sonra şunu söyleyebiliriz.İnsanlarda Allah korkusu yoksa başka korkular umurlarında olmaz.İnsanın kendini sınırlayacak bir sınırı yoksa hiç sınır olmaz. Allah yokmuş gibi davranarak bir hayat idame ettirenlerin kutsalı da olmuyor . Bize düşen bu hadiselerden dersler çıkararak özellikle genç ve çocuklarımızı İslami terbiye ile terbiye etmektir.Genç yüreklere Allah sevgisi ile yoğrulmuş bir Allah korkusunu, Allah’ın sevgisini kaybetme korkusunu yerleştirmemiz lazım.Çocuklarımızın cebine harçlık koyarak, eline son model telefonlar vererek vazifemizi yerine getirmiş olmayız.Gençlere kontör yerine değer yüklenmeli, ahlak yüklenmeli.Aksi takdirde bu gençler “suç makinası“ haline gelecektir.Hem dünyalarını hem de ahiretlerini mahvetmiş olacaklardır.Vakit geç olmadan acil tedbirler alınmalı.Çünkü gençlik bir milletin geleceğidir.Geleceğimizi karartmak istemiyorsak gençliğimizi İslami terbiye sisteminden geçirmek zorundayız.17.07.2014/Viyana