Din(İslâm) insanın dünya ve ahiret mutluluğu için vardır. Din insana “iki dünyalı” olmayı öğretir. Bu manada din, dünyaya yiyip içip boşaltmaya gelmediğimizi, yaratıcıya kulluk etmek üzere geldiğimizi de (Zâriyat 51/56) bize tenbihler. Allah kuluna irade verir. Kul iyiyi de kötüyü de hür iradesiyle seçer. İnanmak da inkâr etmek de, itaat etmek de isyan etmek de senin elinde.
Hayat bir imtihandır.(Bakara2/155, Enbiya21/35, Mülk67/2) Bu hayat bitiminde sorgu var. Bu hayatın hesabı var. Büyük mahkeme var. Kirâmen Kâtibin devamlı veri topluyor.(Kaf50/17, İnfitar82/11-12) Öyleyse kendi kafana göre yaşayamazsın.(Kıyâme75/36) Yaratıcının sana çizdiği programa göre yaşamalısın. Hayatta iyi bir kul olmak için yaşamalısın. İyi kul olursan ödülün cennettir.(İnfitar82/13) İyi kul olmazsan ne olur? Sonuçlarına katlanırsın.(İnfitar82/14) İyilere ödül olduğu gibi kötülere de ceza vardır.
Şimdi düşünelim. Allah peygamber göndermiş, kitap göndermiş. Bunu niçin yaptı dersiniz? Doğru yolu bulalım diye. Kafamıza göre takılmayalım diye. Allah’ın bütün bu uyarılarına, bu iyiliklerine rağmen hâlâ gaflette yaşamak akıl işi midir?
Gelelim “ölüler dini” meselesine. Bir takım Müslümanın düşüncesinde din, yaşayanların ilgi alanında değildir. Sanki dinin muhatabı yaşayanlar değil de ölülerdir. Neden? Çünkü yaşarken din ile herhangi bir teşrîk-i mesaisi olmamış, din ve dine dair hiçbir şey ile yolu kesişmemiş adamın. Alnı secde görmemiş, caminin kapısının nereden açıldığını bilmez, günde 5 kez minareden yapılan “kurtuluş çağrısı” bu adam için “belediye anonsu” kadar bile anlam ifade etmemiş.
Ancak bu Müslüman ölünce ailesi ilk olarak imamı arar. Salâ ile başlayan dini bir takım ritüeller defin ile devam eder. Sonra defin akşamı ve devam eden 3-5-7-40-52. gecelerde Yasin’li törenler yapılır. Bu törenlerde o kadar çok Kur’an okunur, o kadar çok dua edilir ki sormayın. Bu kadar çok mistik hava içerisinde adamın vârisleri ve törenlere katılan diğer Müslümanlar rahmetlinin cennete uçtuğuna inanırlar. Hele hocanın sesi güzel ve de hoca tumturaklı, süslü-püslü dualar eylemiş ise bu adam kesin cennettedir! Eee bu durumda niye zahmet etsin günde 5 defa namaz kılmaya? Ne gerek var yazın en uzun ve en sıcak günlerinde 17 saat oruç tutmaya? Bir yolunu bulur kapağı cennete atar! Nasıl olsa dünyada beleşe alışmış, orada da işlerin bu şekilde olacağını sanıyor!
Hâlbuki dinin muhatabı ölüler değil dirilerdir. Kur’an bunun için gönderildi. Kur’an hayat kitabı olarak, hayat vermek için gönderildi. Ne hazindir ki “dirileri uyarmak” için gönderilen Kur’an(Yasin36/69-70) ölülere okunuyor. Asıl sıkıntı da burası. Ölmüş bir insana hangi uyarıyı yapacaksın, hangi öğüdü vereceksin?
Kur’an’ın bir isimi de “ez-Zikr”. Öğüt demektir. Öğüt kime verilir? Elbette yaşayanlara. Faiz ayetlerini (Bakara/275-276, Âl-i İmran3/130, Nisa4/161, Rum30/39), içki-kumarı haram kılan( Maide5/90-91) ayetleri, tesettürü farz kılan( Nur24/30,31,60; Ahzab33/59) ayetleri ya da zinayı yasaklayan (İsra17/32) ayetleri mezarın başında okuduğunu düşünsene! Ya bu adamın ömrü faizle geçmiş ise? Ya bu adamın ömrü meyhanede geçmiş ise? Ya bu adamın ömrü zamparalıkla geçmiş ise? Ya bu adam çıplaklığı hayat tarzı bilip öyle yaşamış ve öyle ölmüşse!? Bu ayetleri onun mezarına okumak ona ne fayda verecek? Mezar sâkini, ey mezarın başındaki okuyucu! Bunu bana yaşarken okusaydın da bu yoldan dönseydim dese haksız mı? Tabi bu tablo yaşayanlara ders olmalı ve yaşarken din ile barışık yaşamalı. Allah yokmuş gibi bir hayat yaşamamalı.
Özetin özeti: Dinin muhatabı yaşayan akıllılardır. Ölmeden evvel dinli yaşanmalıdır. Bu dinin kitabını ölü kitabı olmaktan çıkarmadan kurtuluşumuz hayaldir. 05.01.2019