Hayat kitabımız Kur’an bir “uyarı”, aynı zamanda bir “öğüt” kitabıdır.(Bakara 2/119, Sad 38/87,Tekvir 81/27) Kur’an’ın bir adı da zaten “ez-Zikir” dir. Öğüt demektir.(İbrahim14/52) Bu manada öğüt alacakların öğüt alabilecek pozisyonda olması lazımdır. Şunu demek istiyorum. Ölüler öğüt alamaz. Öğüt dirilere verilir. Burada “Kur’an’ın muhatabı kimdir?” sorusu geliyor akla. Kısa yoldan belirtelim. Kur’an’ın muhatabı insandır. Tabi yer altındakiler değil yer üstündekilerdir. Kur’an “ölüler diyarını” değil diriler diyarını ihya etmek üzere gönderilmiştir.(Yasin 36/70)
Nitekim Allah Rasûlü(sav)’in 23 senelik risâlet hayatı bunu canlı olarak gözler önüne seriyor. Onun tabliğ ettiği ayetler ashabının hayatını değiştiriyor, bir tek ayetle hayatlar değişiyordu. Gel gör ki bugün 6236 ayet orijinal olarak önümüzde ama hayatımızda her hangi bir değişiklik yok. Hayatımızda, sosyal ve iktisadi hayatımızda Kur’an söz sahibi değil. Neden?
Çünkü Ku’ran’ı hayata okumayı unuttuk. Bakınız geçenlerde bir genç geldi müftülüğe. Hocam geçen Cuma vaiz efendi şöyle-şöyle vaaz etti diyerek cuma vaazından bir nevi şikâyette bulundu. Görünüşünden, giyinişinden dindar bir genç olduğu belliydi ama nedense hatibin cuma sohbetinden rahatsız olmuş ve müftülüğün yolunu tutmuştu. İşin ilginç yanı müşteki olduğu hoca da karşısında idi. Şikayet ne miydi? Güya hoca vaazda Kur’an’ı ölülere okumayınız, boşuna okuyorsunuz, faydası yok falan demiş. Bu gencin öyle bir edası var ki işin doğrusunu öğrenmek maksadıyla değil de müftüye ders vermek için gelmiş gibiydi. Neyse ben ve cuma sohbetini yapan hocamız gerekli cevabı vererek gönderdik bu genci.
Bu arada şunu da anladık ki bu genç ve yetiştiği çevre her halde “diyanet, müftüler hadis falan bilmez, onlar modernist takılırlar, hadise-sünnete şaşı bakarlar” düşüncesindeler. Ben öyle bir hava sezdim. Dedim ki o gence: Bakınız daha geçtiğimiz Ramazanda internetten 30 gün boyunca hadis sohbeti yapan benim. Sünnetsiz bir islâm ihdas etmek isteyenlerin de tam karşısında duruyoruz. Rahat ol!
Hakikaten de gencin bir oh çektiğini hissettim doğrusu. Bu arada asıl konumuzu kaçırmayalım. Genç ölülere Kur’an okunmasına takılmış kalmış. Ölüye değil diriye okunmasından rahatsız gibi duruyor. Sanki ölüler ardından Kur’an okunmasa, buna dinen doğru değil dense din elden gidecek. Tabi işin aslını ve orta yolunu da anlattık.
Özetle şöyle dedim. Kur’an hayat kitabıdır, hayatımızı dizayn etmek üzere gönderilmiştir. Kur’an’ın birinci gönderiliş maksadı budur. Hayata dokunmak içindir Kur’an. Nitekim sahabenin hayatına dokunmuştur. Tıpkı Ebu Talha’nın tek bir ayet ile(Al-i İmran3/92) Medine’nin en gözde hurmalığını Allah yoluna vakfetmesi gibi.
Hz. Peygamber’in hayatında gidip mezar başında veya ölünün gıyabında bizim yaptığımız gibi Kur’an okuduğuna dair sahih bir bilgi yok. Bilakis o ve ashabı Kur’an’ı hayata okumuş ve hayatlar değişmiştir. “Cahiliye asrı” Kur’an sayesinde “saadet asrı” oldu. “Ölülerinize Yasin okuyunuz”(Ebu Davud Cenâiz 24) rivayetini de hadisçilerimiz “ölmek üzere olanlarınıza” şeklinde yorumlamışlardır. Kaldı ki hadis metninde “kıraat” kelimesi geçer ki anlayarak okumayı ifade eder. Nitekim O’nun zamanında ölmek üzere olanın yanında Yasin okuyan ne okuduğunu biliyor, dinleyen de ne dinlediğini biliyordu. Zira Yasin’in genel içeriği ölüm, yeniden diriliş ve ahiret hayatıdır. Dolayısıyla ölme üzere olan kişiye bütün bunlar telkin edilmiş, hatırlatılmış oluyordu. Asıl telkin budur. Yoksa telkin bugün mezar başında sergilenen tiyatro değildir.
Ancak bunu söylerken, “zinhar ölüler arkasından Kur’an okumayınız” da demiyoruz. Asıl maksadı ıskalamadan Kur’anı okuyup hasıl olan sevabı geçmişlerimize de bağışlayabiliriz. Bu onlar için bir nevi duadır. Ki ölüler ardından dua yapmamız meşrudur.12.08.2020