Hz. Mevlana’nın 740. vuslat yıl dönümünü(vefatı 17 Aralık 1273) idrak ediyoruz. Asırlar ötesinden çağımıza ışık saçan Hz. Mevlana hakkında çok şey yazıldı, çok şeyler söylendi.Her sene bu zamanlarda O’nun vuslat sene-i devriyesi dolayısıyla çeşitli etkinlikler tertip ediliyor. Basın yayın vasıtalarında bol bol Hz. Mevlana’yı duyuyoruz.Benim burada dikkat çekeceğim husus şu: Bütün bu anlatımlarda bize gerçek Hz. Mevlana anlatılmıyor diye düşünüyorum. Hz. Mevlana denilince cımbızlama yapılarak “sevgi, hoş görü, ne olursan ol gel..“ gibi söylemler ön plana çıkarılarak anlatılıyor.Herkesin Mevlana‘sı ayrı sanki. Tıpkı müslümanların düşünce dünyasında birden fazla Hz. Muhammed(sav) tasavvuru olduğu gibi.Kimisine göre Hz. Muhammet hep göklerdedir,hep mucizelerle dolaşır,yer yüzüne inmez. Kimisine göre O tıpkı bir postacı gibiydi.Vahyi aldı ve bize ulaştırdı.Görevi de bitti.Halbu ki Kur’an bambaşka bir Hz.Muhammed portresi çiziyor bize.
Ha keza Atatürk de böyle. Her kesimin Atatürk‘ü farklı. Bugün ülkemizde sağ kesimin Atatürk‘ü ile sol kesimin Atatürk‘ü bir mi?
İşte Hz Mevlana hususunda da herkesin kafasında farklı portreler vardır. Lakin Mevlana bize anlatılanlardan ibaret değildir. Çağlar geçtikçe eskimeyen o büyük insan ve eserlerinda acaba sadece bu anlatılanlar mı var? Elbette hayır. O’nun bir Kur’an hadimi/hizmetkarı olduğu, Hz.Peygamber’in sevdalısı olduğu saklanıyor bu milletten.Neden?
Çünkü Kur’an hadimi bir Mevlana herkesin işine gelmez . Peygamber sevdalısı bir Mevlana bir takım kimselerin işine yaramaz.Onlara buradan ekmek çıkmaz.Bu sebeple bunlar “sevgi, aşk, ne olursan ol gel diyen, kimsenin dinine ibadetine inancına karışmayan, bu konularda söz söylemeyen bir Mevlana elbette tam onlara göre oluyor.
Bakınız ne diyor Hz. Mevlana:
“Can taşıdığım müddetçe Kur’ân’ın kölesiyim. Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) yolunun toprağıyım. Kim benden bundan başka bir şey söylerse, o sözlerden de söyleyenden de bîzârım.”
Bu sözleri de gösteriyor ki Hz.Mevlânâ’yı Kur’an’dan , Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) ayrı düşünmek mümkün değildir Ama her nedense bugün bize öyle bir Mevlana portresi çiziliyor ki sanki karşımızda bir İslam büyüğü yok ,batılı bir filozof var.
Tamam. O, insanlığı kucaklayan bir sevgi anlayışına sahipti. Ancak onun engin düşüncesinin kaynağında Kur’an ve Sünnet vardır. Yani O’nun felsefesi Kur’an ve Sünnetten beslenmiştir.Eserlerini okuyanlar buna vakıf olacaklardır elbet. Bu hususu şöyle dilde getirir:
“Pergel gibiyim, bir ayağımla şeriat üstünde sağlamca durduğum halde öbür ayağımla yetmiş iki milleti dolaşıyorum”
“Bin kere bozmuş olsan da tövbeni yine gel” çağrısını “günahlardan arınma” şeklinde anlamak yerine “günaha teşvik” olarak anlamak Mevlana’ya ve O’nun düşünce sistemine –tek kelime ile- ihanettir. Halbuki O’nun dergahı arınma yeriydi. Günah kiri ile kirlenip paslanan sineleri yeniden inşa etmek, kendini kaybeden insanlığı yeniden kendine getirmek O’nun gayesiydi. Yoksa “ne olursan ol gel, gel ve olduğun gibi kal, günahlarına devam et” demek istememiştir her halde.
Hz.Mevlana’nın bir Hak(c.c) aşığı olduğu da pek ön planda tutulmaz, ya da sadece üzerinden geçilir.Halbuki O’nun asıl hedefi Maşuku olan Cenab-ı Hakk’a kavuşmaktır.Nitekim ölümü Vuslat olarak nitelenmiştir.Ölüm gecesine de Şeb-i Arus(Düğün Gecesi) denilmiştir.Çünkü O ölümü VUSLAT, ölüm gecesini Düğün Gecesi olarak görmektedir.
Vuslatının 740. yılında O’nu rahmetle anıyoruz.16.12.2013