Çocukluğumda, Harşıt Vadisinde “Hasbi Hoca” namıyla bilinen ve çok sevilen bir din adamı vardı…
Camilerde şöyle vaaz verirdi:
“- Ahir zaman geldiğinde, her şey tersine dönecek… Kötülük iyiliği esir alacak…
- Yoksul kesim bir anda zenginleşecek… Harama, helale bakan kalmayacak… Servetler çoğalacak, her şey bollaşacak…
- Lakin insanoğlu bunun karşılığında azgınlaşacak… İmkanlarını paylaşmayacak… Hak-hukuk gözetmeyecek… Aynı davanın adamları birbiriyle savaşacak…Kardeş kardeşe düşman olacak!...
- İlim-irfan terk edilecek… İmanıyla amel etmeyen hacılar, hocalar türeyecek… İnsanlar kendi kendini paranın ve cehaletin kölesi yapacak…”
Hasbi Hoca'nın bahsettiği “ahir zamanın” çok uzak olduğunu düşünürdüm…
Toplumumuzun son elli yıl içinde geldiği noktaya bir bakın… Tarif edilen ahir zaman, bugünkünden çok farklı mı?
Sahip olduğumuz şeyler, bizi özgürleştirecek yerde köleleştirmiş…
Kimimiz yetkilerimizin, kimimiz imkanlarımızın esaretinden kurtulamıyoruz…
Kimimiz de paranın ve şöhretin…
Oturduğumuz koltukları kaybetme korkusu uykularımızı kaçırıyor!...
“Hırs” adındaki şeytanı tanrıya dönüştürmüşüz... Her gün kendisine yeni bir mazlumu kurban ediyoruz…
Yürüttüğümüz ve savunduğumuz siyaset sadece elimize ve ayağımıza değil; dilimize de pranga vurmuş…
Ancak, farkında değiliz…
Durumdan şikayetçi de değiliz…
Gördüğümüz yanlışa, yanlış diyemiyoruz…
Bildiğimiz doğruya, doğru diyemiyoruz…
Gerçekleri “görünmez” yapmanın telaşına düşmüş herkes!
Şeytani arzuların şövalyesi olmuşuz:
- Sürekli “saldır” emri bekliyoruz!...
Muhatabımızı yola getirmek yerine, yok etmeyi tercih ediyoruz…
Farklılıklara, aykırılıklara karşı en ufak bir tahammülümüz yok!
Yetkimizi kullanarak haksız yere gasp ettiğimiz imkan ve kaynaklar, etrafımıza demir parmaklıklar örmüş…
Don Kişot gibi; yaşadığımız kafesin dışında kalan herkesi düşman görüyoruz…
Parmaklıkları kırmak isteyenlere de müsaade etmiyoruz!...
Söylediğimiz sözün değil; sadece bulunduğumuz konumun bir değeri kalmış artık…
Söz aynı söz… Kafesin içinde söylediysen sorun olmuyor; ama dışarıda söylediysen suç sayılıyor!...
Konumumuzu korumak, vatanı korumaktan daha önemli hale gelmiş…
Normların değil, statümüzün hakim olduğu bir düzen için kavgamız!
“Bizden” sonrasını hesap eden yok…
- Üç-beş yılın sefasına bütün bir geleceği feda etmek,
- Geçmişin bütün birikimini gelip geçici bir heves uğruna tüketmek,
- Ve her şeyi bu kadar abartmak doğru mu?
Şairin dediği gibi;
Bu dünyayı ne çok kıymetlendirdik… Oysa sadece bir tarlaydı… Ekip, biçip gidecektik…
Eski dervişler, “buğday mı istersin, himmet mi?” diye sorarlardı…
Üç günlük dünya mutluluğu, sonsuzluğun hikmetiyle takas edilmezdi…
Şimdiki devirde ise, takvaya bakan yok, ama statüye koşan çok!...
Herkes konum alma, konumunu koruma ve konum atma derdinde…
Ben de modaya uyup; bu yazıyla “konumumu” bildirmek istedim…
Hoş görünüz …