Her şey ne de güzeldi. Sayın Baykal “367 sayısını isteriz” diyordu ama iktidar sahip olduğu 353 milletvekiline güveniyor; her türlü afra ve tafra ile burnundan kıl aldırmıyordu. Baykal ve muhalefetteki liderler “uzlaşalım” diyordu ama iktidar meclisteki çoğunluğuna güvenerek “ne uzlaşması” diyordu.
Gerçi 2002 seçimlerinden beri oligarşi “nerden çıktı bunlar, biz 4,5 yıl sonra bunlara cumhurbaşkanı seçtirip seçime öyle mi gireceğiz” demeye başlamıştı. Ama olsundu nasılsa bir yolu bulunur diyordu, iktidar. Son altı aydır bulunan cumhurbaşkanı seçmek için oturuma 367 kişi katılmalı argümanı iyice dillendirilmeye başlanmıştı. Anlı şanlı profesörler “illa da 367 olmalı, yoksa seçim yapılamaz” diye her gün ekranları ve yazılı basını işgal ediyordu. Kalın gözlüğü ve heybeti ile eski Yargıtay Başsavcısı bütün ciddiyetini muhafaza ederek; “367 olmazsa olmaz” diyor başka bir şey demiyordu. Ama iktidar işin ciddiyetini henüz idrak edememişti. Anayasa açıktı; 102.maddeye göre ilk iki turda seçilmek için 367 şarttı ama katılanların da 367 olmasına değin bir hüküm yoktu. Olsa olsa bu bir blöftü ve hükümet blöfü görmüştü.
İktidar son güne kadar kimseyle cumhurbaşkanı adayını paylaşmamıştı. Gerçi iktidar partisi içinden bazıları kendi kendine gelin güvey oluyordu ama ne gam. Aday liderin iki dudağı arasındaydı ve aday açıklandığında seçime de 5-6 ay kaldığından kimse itiraz edemeyecekti. İtiraz eden/edecek olursa onun da ipi dürülür ve bir daha aday gösterilmez, olur biterdi. Lider son günlere gelindiğinde kimi aday göstersem diye düşünmeye başladığında iş işten geçmiş; liderin etrafındakilerden biri “en iyi aday ben olurum; zinde güçler bana onay verir” demeye başlamıştı bile. Ama lider öyle ben yaparım diyene pabuç bırakacak cinsten değildi. “Görev alınmaz; verilir” anlayışından gelmiş olduğundan hemen onun üzerine çizik atılmıştı. Zaten o da çok olmuştu. İki de bir kimseye bir şey sormadan ulu orta görüş beyan ediyor; lideri güç durumda bırakıyordu. Hanımın başörtüsü ile ilgili aykırı görüş ediyor; lideri kitleler karşısında zor durumda bırakıyordu. Lideri Mehmet Akif’ten Necip Fazıl’dan şiir okurken o liderin aksine Nazım Hikmet şiirleri okuyordu. Ayrıca iktidar hırsı da fazlaydı. Diğeri ise zinde güçlerin hiç de hoşuna gitmezdi zaten; meclis başkanlığı bile çok görülüyordu. Bir de Çankaya’ya böyle birinin oturması zinde güçlerin hoşuna gitmezdi. Daha yapılacak çok şey vardı ve bu adayla işler riske atılamazdı. Kendisi ve Gül kalmıştı. Kendisine muhtarlığı bile layık görmeyenler Gülün başbakanlığına hiç ses çıkarmamışlardı. Şimdi o denenebilirdi.
Ama işler beklendiği gibi olmamıştı. Gülün adı açıklandığında zinde güçler; pire için yorgan yakılabileceğini gösterdiler. 367 devreye sokulabilirdi artık. Meclisteki sayı yetmese bile 28 Şubattan kalan birkaç metot devreye sokulacak; iktidar yalnızlaştırılacaktı. Muhalefetin meclise girmesi engellenince de Anayasa Mahkemesi devreye girecek işin hukuki kılıfı da tamamlanmış olacaktı. Bütün bunlar adım adım devreye sokulacak; meclis cumhurbaşkanını seçemeyince kendini fesh edilecekti. Seçimlerde ise bir takım argümanlarla iktidarın oyu azaltılacak, CHP ve MHP iktidar alternatifi yapılacaktı.
Cumhurbaşkanını seçemeyeceğini anlayan iktidar yelkenleri suya indirmiş ve muhalefet partilerini ziyaret ederek yardım istemişse de başarılı olamamıştı. Ama politikada hamleler bitmezdi. Yeni hamleler denenmeliydi. Nitekim o da yapıldı. Anayasa değişiklikleri yapıldı ama bunu da Cumhurbaşkanı onaylamalıydı. Görev süresi dolan ama “fuzuli şagil” konumundaki Cumhurbaşkanı bunu onaylar mıydı hiç. Onaylamadı. Seçim atmosferine giren meclis tekrar toplandı. Yasa aynen kabul edilerek bir daha onaya gönderildi. Reddetme imkanı olmayan Cumhurbaşkanı, değişikliği referanduma götürdü. Değişikliğin iptali için ana muhalefet partisi ile Cumhurbaşkanının istemini görüşen Anayasa Mahkemesi başvuruyu reddederek yeni bir gündemin oluşmasına zemin sağladı. Değişikliği Anayasaya aykırı bulsa hükümetin elini rahatlatacak olan Mahkeme buna da imkan vermedi. İşte her şey burada düğümlendi.
Düğüm nasıl çözülecek, bu başka bir yazının konusu.