Ülkelerin kalkınmasında ve halkının refah düzeyinin artmasındaki en büyük etken şüphesiz doğal kaynakları ve endüstrisidir. Ülkemizin de yeraltı ve yer üstü doğal zenginlikleri bakımından dünyanın en verimli topraklara sahip olduğu herkesin malumudur.
İşte bu zenginliğin, halkımızın refahına da yansımaları son yıllarda gözle görülür şekilde artmaya başlamıştır. Bunun başlıca örneği olarak; petrol, doğalgaz ve çeşitli maden işletmelerinin her geçen yıl ülkemizde, karada ve denizde yaptığı büyük yatırımlarla görülmektedir.
Ülkemizin bu atılımlarının önünü kesmek için; içerde ve dışarda birçok ülkesel, bölgesel ve yerel menfaat odakları başta çevrecilik kisvesi altında bu yatırımları ve atılımları baltalamaya çalışmaktadırlar.
Bunun en belirgin örneği Doğankent ilçesinde yaşanmaktadır. İlçede ve bölgede; başta ulaşım, yerel ve bölgesel refah, istihdam ve tersine göçü yaşatacak olumlu yatırımların sürekli engellenmesi ve yatırımcıların bölgeyi terk etmesine sebep olmaktadır.
Giresun ilinin geri kalmışlığı da bu yatırımların sekteye uğraması nedeniyle yaşanmaktadır. Bu yatırımların engellenmesine de en büyük sebep yöre halkını tepkileriymiş gibi algı oluşturulması nedeniyle yaşanmaktadır.
Giresun Limanına yapılan siloların bireysel menfaatler ve çıkar çatışması nedeniyle yıktırılmasıyla buradan dünyanın her yerine gerçekleştirilen tahıl trafiğinin Trabzon ve Ünye limanlarına kaymasına sebep olunması. Halbuki İstanbul’un göbeğinde bulunan limanlarda sahillere dizilen konteynır dağları kimsenin tepkisini çekmiyor, ama Giresun da bunun 1/3’ü yüksekliğindeki silolar bazı kesimlerin tepkisini çekerek yıktırıldı ve büyük bir istihdam kapısı olan yatırımın başka bölgelere veya illere kaydırılmasına neden oldu.
Tirebolu Limanına yapılacak olan Karadeniz bölgesinin en büyük tersanesinin, Tirebolu halkına sorulmadan bazı kesimlerin lobicilik ve sit alanı gibi çeşitli bahanelerle engellenmesi. Buraya ‘Yat Limanı’ veya ‘Marina’ yapılsın gibi bölgesel kalkınmaya bir faydası olmayacak bahaneler üretildi ve bu yatırımda İlimizden kaçırıldı. Halbuki İstanbul’un en güzel yerlerinde (Sarıyer, Tuzla vb.gibi) tersanelerin faaliyet gösterdiğini herkes biliyor ve bu bölgelerin kalkınması da buradaki işletmelere bağlı olarak gerçekleşmiştir.
Tirebolu-Torul Yolu, Erzincan-Tirebolu Demiryolu gibi bölgenin kalkınmasına ve gelişmesine katkı edecek yatırımların ilimize gelmesinin engellenmesi de bu gibi yatırımların (yerel halkın tepkisi var diyerek) kaçırılması nedeniyle gecikmektedir.
Tirebolu ve Giresun’da Yük Taşıma Limanı olsaydı kimse –yörede ki adıyla İRAN YOLU ve DEMİRYOLU- projelerini engelleyemezdi ama bunların engellenmesine hep Giresun halkı olarak bizler prim verdik.
Çevreci, gazeteci, bazı oda ve dernek gibi stk temsilcilerinin veya aktivist adı altındaki gaz ile hareket eden bazı kimselerin gerek bireysel menfaat, gerek bilinçsiz hareketleri nedeniyle İlimizden, ilçemizden, köyümüzden bizlerin sahip çıkmaması nedeniyle kaçırdığımız yatırımlara bağlı olarak; yol, su, konaklama, istihdam ve yerelden genele doğru kalkınma hamlesinin de kaçırılmasına neden olduk, olmaya da devam ediyoruz.
Bunun son örneğini de şu anda başta Doğankent ilçesi olmak üzere kısmen de Tirebolu ve Görele ilçelerini içine alacak şekilde, Merkezi Doğankent İlçesi olan ve büyük bir yatırım ve istihdam kaynağı olacak bir şirkete karşı sözde ‘çevrecilik’ adı altında açtığımız savaştır.
Bu güne kadar bu bölgede maden işletilmesine izin verilmemesinin sebebi yerel değil bölgesel bir engeldi.
Düşünün bir defa; Giresun Adasına ve Giresun Kalesine teleferik için izin vermeyen zihniyet neyi savunuyor? Tirebolu Limanına karşı gelen ve gelişmesi için yatırım yapmayan, Tren yolunu engelleyen, karayolunu atıl duruma getirmeye çalışan zihniyet hangi zihniyettir? Bir duyuma göre bu zamana kadar izin MTA tarafından veriliyormuş da onun için böyle kapsamlı bir izin alınamıyormuş, şimdi Valilik tarafından verildiği için kolayca almışlar?
Neden olabilir acaba?
Şimdi bu maden işletmesi bölgede zengin bir yatak bulup da üretime geçtiği zaman bunun ülke ekonomisine daha az maliyetle katkı sunması için bağlı olarak altyapı hizmetleri de gelmeyecek miydi?
Trabzon’un her vadisine iç bölgelere bağlanan çift şerit yollar yapılırken kaç kişi çıkıp ta çevre katlediliyor diye engel oluyor? Yeşilyol geçerken yollara yatılmasının sebebi neydi?
Uzungöl katledilirken sesini çıkarmayanların, Zigana Tünelleri yapılırken kesilen onca ağaçların hesabını sormayanlar çevre illerde niye bir kaşık suda fırtına kopartıyor?
Çünkü o bölgenin halkı verilen her zararın ardından gelecek yatırım, istihdam ve kalkınmanın farkında!
Tabiri caiz ise “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez!” diyorlar…
Biz ne yapmaya çalışıyoruz? Bırakınız kazı, bir yumurta için her gün yumurtlayacak olan tavuğu bırak yolmayı kafasını kesmeye çalışıyoruz..
Ondan sonra da çıkıp ‘Ordu ile Trabzon arasında sıkıştık kaldık!’ türküsü söylüyoruz…
Akıllı olalım, gelen yatırımları her yönüyle tartıp, tartışıp ondan sonra kamuoyuna düşüncelerimizi aktaralım…
Gayet doğaldır ki çevremizin hoyratça yok edilmesine asla müsaade etmemeliyiz. Biz istihdam ve yatırım pahasına sağlığımızdan ve doğal güzelliklerimizden de vazgeçelim demiyoruz. Ancak bunu kişisel ve küçük menfaatlerimiz karşılanmıyor diye sadece bir işletmeye karşı kara propaganda olarak yürütmeyi de doğru bulmuyoruz. Kaldı ki tüm kışkırtmalara karşı da yerel halkın bu hususta çok bir olumsuz tepkisine de şahit olmuş değiliz.
Buna rağmen bazı basit çevreler ve kişiler(!) maden firmasının üzerinde bazı marjinal medya organlarını da işin içine çekmeye çalışarak ‘sözde kamuoyu baskısı’ oluşturmak suretiyle kazanım elde etmenin çabası içine girdiklerini üzülerek gözlemliyoruz.
Bunu yaparken Doğankent halkının veya bu coğrafyanın doğal güzelliklerini ve endemik bitki dokusunu ve yapısını, hatta yaban hayatını düşündüklerini de sanmıyoruz.
Eğer öyle bir dertleri olsaydı ormanların altındaki; yabani taflan, böğürtlen, çalı çileği gibi bitki örtüsünün çeşitli adlar altında Orman İşletme marifetiyle yok edilmesine de karşı çıkmaları lazımdı. Buna müsaade eden devlet ise madenlere izin veren de devlet! O zaman niye çeşitli paylaşımlarla ve mahkemelere müracaat ederek bunun önüne geçmek için çaba sarf etmiyorlar?
Yine Harşit Vadisi boyunca yıllardır katliam yapar gibi doğayı tahrip eden taş ocaklarına ve kum-çakıl ocaklarına karşı mücadele etmediler veya edenlere destek çıkmadılar?
Niye; bize göre çevre için en büyük tehdit ve tehlike olan, sadece çevre için değil insan sağlığı içinde tehdit oluşturan, endemik değil tüm bitki örtüsünü yok eden, bölgede faydalı veya zararsız olan tüm canlı çeşitliliğinin yavaş yavaş yok olmasına sebep olan ot ilacı ve böcek ilacı denilen kimyasalların tarımsal mücadelede kullanılmasına karşı durmuyorlar? Bu ilaçların satışının yasaklanması için mahkemelere dava açmıyorlar?
Neden acaba?
Doğanken ve çevresine yapılacak maden yatırımının ilçeye ve bölgeye vereceği total zarar biz yöre halkının verdiği zararın % 1-2 kadar kısmı olacaktır. Ama ülke ve bölge ekonomisine sağlayacağı olumlu katkıyı karşılaştırmaya kalkarsak sağladığı fayda zamanla %50-60 olacaktır. Bunu zamanla herkes anlayacak!
Zonguldak nasıl Zonguldak oldu?
Karabük nasıl Karabük oldu?
Ereğli nasıl Ereğli oldu?
Soma nasıl Soma oldu?
Batman nasıl Batman oldu?
Murgul Nasıl Murgul oldu?
Divriği nasıl Divriği oldu?
Kırıkkale nasıl Kırıkkale oldu?
Saymaya kalkarsak çevresine verdiği olumsuzlukları ön plana tutarak olumlu yönde gelişme yaşanan birçok örnek daha verebiliriz.
Peki; Doğankent neden Doğan-Kent olmasın?
Şimdi bu maden firmasının ülkemize sağlayacağı hammadde katkısını bir kenara bırakarak ilçemize, ilimize ve bölgemize sağlayacağı fayda ne olacaktır?
İstihdama katkısı, buna bağlı olarak tersine göçe katkısı, buna bağlı olarak artan nüfusa orantılı olarak birçok kamusal ve özel sektör hizmetinin ilçeye ve bölgeye akması. Bunların yanında çıkan madenlerin sevki için kara, demir ve deniz yolu yatırımlarının ilçemize üzerinden ilimize gelmesi.
En fazla olumsuz katkısı ne olabilir? İşletmenin faaliyet gösterdiği dar bir alanda çevresel görüntü kirliliği dışında hiçbir olumsuz etkisi görülmeyecektir.
Kişisel küçük hesaplarımız ve egolarımız için ilçemizin ve bölgemizin kalkınmasına katkı sunacak yatırımlara set çekmeyelim!
Küçük olsun da benim olsun yerine büyük olsun da hepimizin olsun diyelim…
Bizler bu firmanın sahibinden en alt elemanına kadar hiçbir ferdi ile doğrudan veya dolaylı olarak irtibata veya iletişime de geçmedik hiçbir zaman... Onlar bizi biz onları tanımayız...
Tanışmamıza da gerek yok!
Ama biz; İlçemizin menfaatini kişi ve kurumların menfaatinden önde tutarız!
Derdimiz bu?
Kalın sağlıcakla….